istanbul üniversitesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
istanbul üniversitesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Gazeteci Olamayan Gazeteciler

   Sürekli eğitim sistemini ve okullardaki eksiklikleri eleştirip öneri vermek benim işim değil. Ama bu ara çok sık bir şekilde bunu yapıyor ve 4 yıl boyunca okumak yerine iş hayatına atılmanın çok daha uygun bir karar olacağını düşünüyorum. Neyse ki akademik kariyer planları içimi rahatlatıyor. Peki ya gazeteci olmak isteyenler?

   Medyadaki işlerin nasıl döndüğünü unutun. Öncelikle işi bilmeyen eleman yetiştiren okullara göz dikelim. Çalışmaya başladığım kurumu övmek niyetinde değilim fakat yeni gelen kendilerini gazeteci sananları öyle bir çekip çeviriyor ki, "4 yıl boyunca ne yaptırdılar size?" dediklerinde utanıp kalıyorsunuz. Haber Toplama ve Yazma gibi İstanbul Üniversitesi'nde bir çok öğrencinin belası olan ders benimde belam olmuş ve son senemde vermiştim. Sürekli benden gazeteci olmaz diye kendimi harap ediyordum. Neyse ki onların öğrettikleriyle günümüzde gazeteci olmuyormuş!

   Öncelikle gündem toplantısı diye kısaca üzerinden geçilerek anlatılan olay çok önemli. Hatta gazetecinin parlaması için kurulmuş bir sahne. Pazartesi günleri fikirlerini bul, madde madde yaz ve anlat. Beğenilirse ve elbette yayın kimliğine de uygunsa gazetedeki göbek haber bölümünü bile kapabilirsiniz. Bu arada göbek ve tampon haber kavramları gazetecilik jargonuna işlenmiş ama okullarda duymadıklarımızdandır. Öneriniz beğenildi ve haberi yapmanız gerekli. Haber Toplama ve Yazma, Yerel Gazetecilik vs. derslerini unutun. Medya kuruluşlarının zaten bir iletişim havuzu oluyor. Kendilerini riske atmak istemiyorlar. Haberin ham halini hazırladıktan sonra kişiler ya da kuruluşlarla görüşüp şekillendiriyorsunuz. Spot yazamadım diye kaldığım dersleri düşünürsek şuana dek yayınlanmış haberlerimin spotlarını sınav kağıdına yazsam kocaman bir 0 alırdım.

   Akademik bilginin önemi tartışılmaz ama deneyimlerle harmanlamadıktan sonra ve eski düzenle hala ittirmenin anlamı yok. Hala şaşkınım doğrusu,"haberin kaç bin vuruşluk oldu?" , "reklamları ve fotoğrafı hesaba kattın mı?"," reklamla haber arasındaki ölçüleri unutma!", "e-posta ile söyleşiye ikna et", "haber niteliği bu değil!", "benimle TRT spikeri gibi konuşma lütfen" gibi bir çok öneri ve kuralları sarsılarak öğreniyorsunuz. Medya eleştirilerini burada çöpe atıyorsunuz ve 1950 den kalma gazetecilik hakkında öğrendiğiniz 4 yılı da öyle.

  Medya içerisinde gazetecilik mezunu kişileri seçmemesinin nedeni daha doğrusu suçlusu iletişim fakülteleridir. 

10 Mart 2013 Pazar

Bir İletişim Fakültesi Mezununun Sonu

Bu sene sona erecek (umarım) olan okulumdan benim elimde kalanları bir düşündüm. Diğer okulların iletişim fakültelerini de az çok biliyorum mutlaka ama İstanbul Üniversitesi ilk Gazetecilik okuluna sahip olan üniversite ve diğer okullardan çok daha ileri olması düşünülüyor. Okulun ismen saygınlığı konusunda boynumuz kıldan ince görkemli kapısını bilmeyen var mı hem...

Kazandığımda bende hayatımın değişeceğine inanmıştım bir aydın olacak ve de eğitimimle anılacaktım. ilk senesinde heyecan ve korku ile girdiğim dersleri can kulağı ile dinleyip hiç bir kelimeyi kaçırmamaya çalışıyordum. Her dönem heyecanım bıkkınlığa, korkum ise şaşkınlığa dönüşmeye başladı. Okulun sonrasında tam 4 yıldan söz ediyorum ki bu önemli bir zaman dilimi, elimde kalan çok azdı. Okulun bana verdiği kendi iradem ve arzumla edindiğim bilgilerin yanında kaybolup gidiyor. 4 ya da 5 hocanın anlattıkları ve önerileri dışında bana iletişimci olarak bir şeyler öğreten hoca yoktu.

Dersin afilli ve de kendini önemli hissettiren bir ismi var ama içeriği bomboş. Sırf kredi dolsun diye ilgi alanım olmayan dersler seçmek zorunda kaldım ve hatta öğrenci dostlarımla kaldık. Neredeyse hiç işimize yaramayacak derste zar zor geçerken asıl bilgileri içeren dersten ezber ile geçilmesi bir üniversite için yüz kızartıcı olmalı. Medya sektörüne birey yetiştiriyor desek 1950 yılından kalma bilgilerle ve ardından “medya sektörü eskisi gibi değil” diyerek iç çeken  hocaların uzaklara dalmasıyla bu mümkün değil. İletişim bilimine birey yetiştiriyor desek sürekli hareketli ve kendini malum teknoloji sayesinde sürekli yenileyen bir bilim dalının 7 - 8 terimi ve geçmişteki bir kaç bilim adamını öğretmekle bu ihtimalimizi de oldukça zayıflatıyor. 4 yıl boyunca aynı bilgilerle karşılaşmak inanın televizyondaki eski dizilerin zapping yaparken karşınıza çıkması kadar sıkıcı ve de soğuk bir durum. Okulun staj adı altında öğrencilere "evet öğrendi" anlamına gelen belge için oynatılan evcilik oyunu da başka bir fiyaskodur, bunu içime atmak istiyorum.

Üniversiteden tez yazarak mezun olunur ve çok doğru bir yöntemdir. Peki, tez yazabilecek öğrenci yetiştirememek ve kopyala- yapıştır yöntemi ile  aynı konular üzerinde yapılan vasıfsız çalışmalarla öğrencilerin mezun olabilmesi ne demektir? Bu durumun aktörleri kimdir?

Bu durumdan ötürü suçlayıcı okları yalnızca hocalara yöneltmekte çocukluk olur. 4 yıldır aynı bilgiyi kavrayamamış ve iletişim kavramının tanımını hala yapamayan öğrencilerle ne kadar yol alınabilir. Şüphesiz kendi sosyal çevresi arasındaki iletişim ağı kısıtlı olan ve hocasıyla konuşmaktan utanıp çekinen bir iletişim mezununun olması öteki tarafın bir utancıdır. Üniversite mezunu oldum diyebilmek için bölümü seçen arkadaşlarımız belli ki hocaları usandırmıştır.YÖK ve devletin eğitim politikası burada el sallıyor beni de hırpala diye ama sınırlarımı kendi fakültemle çizmiş bulunmaktayım bu yazıda.

İletişim fakültesinde öğretme görevini üstenen her hoca sektörün durumunun farkındadır. Ve YÖK’ün kanunlarında dersin adı ne olursa olsun belli başlı sınırlar dışında dersin içeriğini hocaya bırakmıştır. Bu nokta da bazı hocaların medya ya da iletişim bilimi için tek yönlü tozlu bilgilerle öğrencilere verebileceği şey sadece iletişim tarihidir. Her bilim dalı ve günlük bilgiyi içeren bir dalın aynı oranda heyecan verici olması gerekir. Yalnızca slaytlarla yada kitaptan okunarak anlatılan dersin sıkıcılığı da anlaşılması kolay olan bilginin yüzlerce kez tekrarlanması sıkıcılığıyla kıyasıya yarışır.


Hedeflerime ulaştığımda mutlaka dersin adı ne olursa olsun her gün farklı bir tema da ders işler ve iki taraflı keyif almayı tercih ederim. Edindiğim bilgileri kendime saklamaktan kaçınırım. Mutlaka zorlukları olacaktır ve bunu deneyenler de olmuştur. Ama ilk iki sene de iletişimin tarihi ve teknik kısmı son iki sene de bu alandaki yeni ve öğrencilerle birlikte yapılabilecek çalışmalar üzerinde yoğunlaşarak geleceğe yönelik ders içerikler tercih ederim, edilmeli. Böylece, sektör iyileştirici bireylerle kendine gelebilir. Bunlar bir fikir ve daha iyi fikirler çıkacaktır umarım.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin lisans eğitiminin sonuna gelen biri olarak üzüldüklerim ve talep ettiklerimin çok zor olduğuna inanmıyorum. Diğer iletişim fakültelerinin de eksikliklerinin bir an giderilip enformatik ortamda eğitim gören öğrencilerin olmasını temenni ediyorum...

Ece Ulusum

2 Kasım 2012 Cuma

Ulusulararası Suç ve Ceza Film Festivali: Erkekler Suçlu!



  Geçen ay ikincisi düzenlenen Uluslararası Suç ve Ceza Film Festival'indeki panellerde dikkat ettiğim şey sürekli erkeklerin içgüdüsel olarak güç sahibi olduklarında, kadınları ezmesinden başka hiç bir şeyden söz etmeyerek erkekleri farkında olmaksızın ötekileştirmekti. Zeki kadınlar ve beyler, hukukçular, bilim insanları, medya ve önemli sanatçılar vardı; Türkan Şoray, Zeki Demirkubuz ve Selim İleri gibi.
Sorular soran kişilerde söz ettiğim gibi erkekleri suçlayıcı nitelikte davrandı. Bir bayan olarak ben. " Objektif davrandığımıza inanmıyorum. Kadınlarda güçlü statü elde edince erkekleri ötekileştirmiyor mu? Kadına işlenen suç diyorsunuz ama bu suçun tek taraflı mı işlendiğini düşünüyorsunuz anlamadım. Diyeceksiniz ki erkekler bunu başlattı. Bu paneller çözüm için yapılıyor, biz kadınlar kendi içimizdeki güç savaşını bitirdik mi karşıdan bekliyoruz ya da ortak bir payda da buluşturuyoruz?"  dediğimde erkek katılımcıların alkışlaması kadınların bana suçlayıcı gözlerle bakmasının yanı sıra soruma cevap alamamam ilginçti. "Burada insan haklarını konuşuyoruz yalnızca kadınları değil" dediler. mikrofonu elimden almalarına rağmen : "iyi de panelin adı suç kadın olmak, ceza müebbet." dediğim de "vaktimiz yok ."dediler, benden sonra 3 kişi daha konuştu...

   Panel sona erdiğinde 4 avukat , evet hepsi bey, beni tebrik ederek hislerimize tercüman oldunuz, teşekkürler  dediler. Hollandalı olan avukat " sizin gibi cesur kadınlara ihtiyaç var!" dedi elimi heyecanla sıkarken. Bir beyefendi bana ajanda hediye etti, içinde telefonu yazan ve dipnotunda "her hangi bir hukuki süreçte bu gazeteci bayanın yanında olmaktan gurur duyarım" diye eklemiş. Belki onlar ataerkil anlamda tatmin edici sözlerimi kendilerince anlamlandırdılar ve ona göre tebrik ettiler. Aslında önemsiyorum diyemem, bayanlar bu panel kapsamında yeterince pohpohlandı çünkü.  Kadınların yaşadığı zorlukları ve şiddeti elbette biliyoruz da bu festivaldeki panellerin çoğunda erkeklerin statüleri ile kadınları ezdiklerinden söz ediyor. Daha kadınlar birbirini statüleri ile ezerken hem de!

   Sürekli kadının ezilmesini bir tarafından tutup ekonomik güç ve cahilliye getirdiler. Öyle şaşırtıcıdır ki panellerde beyefendi katılımcılardan bayanlara oranla daha mantıklı ve de somut örneklerle dolu konuşmalar duydum. Aslında erkeğin güçlü kadının ezilen taraf olması tamamen kanıksanmış bir yargıdır. Doğu illerimizde hala küçük yaşta evlendirilme, töre ve eğitimsizlik varken statülerin erkek kadın arasında savaş olmasını konuşmak bana şuan için erken geldi. Metropol şehirlerin sorunları elbette mevcut ama bunu o süslü paneller ile bilgili kişilerin yine bilgili kişilere anlatmasında ne kadar fayda olabilir.

   Uluslararası nitelikteki bu festivalin kısa filmleri ve de zeki hukukçuların tadına doyulmazdı. Ciddi anlamda rahatsız edici ve farkına vardırıcı konular işlendi.  Bir konu rahatsız ediyorsa insanı orada insanlığı dejenere eden bir sorun vardır. Ama çözüm noktasında insanoğlunun suçlu birileri bulup onun üzerinden çözüm yaratmaya çalışması tamamen hatadır.

İstanbul Üniversitesi ve Festival

    İstanbul Üniversitesi'ndeki  festivaller katılımcılar ve de teknik ekip anlamında çok iştahlandırıcı ve de gerçek anlamda faydalıdır. Bu yadırganamaz bir gerçek olabilir ama kötü olan nokta ise, festival hangi fakülteyi yakından ilgilendiriyorsa o fakültenin öğrencileri festivalde katılımcı oluyor. Suç ve Ceza festivali yalnızca hukuk öğrencilerine açıktı. Ben basın kontenjanından girmiş olmama rağmen diğer iletişim fakültesindeki  dostlarımın ya da bilgilenmek isteyen bir başka fakültedeki öğrenci dostumun da katılmasını istedim.

   Belki katılımcıların yoğunluğu nedeniyle sıkıntı olmaması istendiği için ya da bilir kişiler farklı sebeplerden böyle bir kural getirmiştir, bilemiyoruz. Okulda yaşadığımız bir çok sorunun olduğunu biliyoruz ama bunun da çözülmesi gerektiğine inanıyoruz iletişim fakültesi olarak.

Ece Ulusum