gazetecilik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gazetecilik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2014 Pazar

Okuduğun mesleği yapabilirsin

İşin aslı blogumda bundan böyle farlı bir konsept izleyeceğim. Bu yüzden eleştirilebilirim ki gerçekten umursamayacak kadar sıkıldım...

2013 Temmuz'unda öğrendim ki okulu bitirmem için zorunlu dış staj yapmam gerekiyor. Yüksek lisans ve akademik hayallerim için en zor aşamalardan biriydi çünkü basın sektörünü eleştirmeye bayılıyordum ki hâlâ öyle. Bir süre naylon staj arasam da el mahkum gerçek bir staj yapmaya karar verdim. 30 gün kahve taşımak yerine yapacak çok işim olduğuna kendimden başkasını ikna edemiyordum zira.
Sabah 'ta ayarlanan staj için gün sayıyordum. Endişeliydim. Üstelik dangozca ve de ukalaca beni kültür sanata vermeleri gerektiğini söyledim. Kesin yıpranacaktım...
Yanılmamıştım çünkü stajımın ilk günü Şengül Hn. yüzüme bile pek bakmadan konuşmayı tercih etti ve beni Olkan Bey'e teslim etti. Sürekli evlilik yüzüğünü parmağından çıkarıp oynayan adamdan hemencecik gözüm korkmuştu. Yanına oturttuğu gibi plastik sanattan resme uzanan sözlü sınava tabi tutulmuş ve oracıkta masaüstündeki çöp kutusuna girmek istemişim. Olmadı. Üstelik ilk günümde gazeteden 23:00'te çıkabilmiştim.
Ekipteki herkes hoşgeldin gülümsemelerini eksik etmedi ama ülkenin gergin dönemleri onlara fazlasıyla yansımıştı. Kendime bir bilgisayar buldum. Ne yapsam bilemedim, kendimi işe yaramaz hissediyordum. Öğle yemeği saatinde kendi başıma kaldığımda Damla beni davet etti ama en yakın arkadaşım da aynı yerde staj yaptığı için onunla gitmemiştim. Yemeğe çıktığımda Dilek'e tüm korkularımdan söz ettim ve o kendi servisindeki insanların organik bal tadında olduğunu söyleyince şansıma bir kaç atıfta bulunmadım değil. Karar aldım, gazeteye olabildiğince gitmeden bu stajı atlatmalıydım...

Neredeyse öyle oldu. Kimi zaman bahanelerle kimi zaman da gerçeklerle stajımın iki haftasını erkenden çıkarak geçirdim. Çay getirme işlerini Olkan Bey'in isteği üzerine Fırat öğretti. Saat 18:00'den sonra bedava çay kahve ekibin çok hoşuna gidiyordu. Benim de öyle denebilir. Çünkü çay servisinden sonra kimse bana dokunmuyordu. Son iki hafta "Stajyer bir şey yapmıyor" denilince gündem toplantısına birkaç madde yazdım, sırf katılmış olmak için. Sunduğum haberleri anlatırken yanaklarım kıpkırmızı oluyordu, onlara göre saçmalıyor olabilirdim. Bloglarla ilgili bir haberi kabul ettiklerinde nasıl pişman oldum bilemezsiniz. Amacım sadece bir şeyler yapıyormuş gibi görünmekti.
İlk haberde anlayışlı olurlar demiştim ama binlerce kişinin okuyacağı haberi sallabaş yapamazlardı ya...
Çay servisinde ustalaşmaya başladığım için ve önerdiğim haberleri hızlı teslim ettiğim için sevilmiştim. Sevilmek dediğim artık adımı biliyorlardı, fazlası değil.
Birkaç çeviri ve üç dört haberi zorunluluktan sıyrılmış, yeni şeyler öğrenme güdüsüyle yapmaya başlamıştım. Durmadan okuyordum. Aklıma ne gelirse o anda sunuyordum. En korkuncu Şengül Hn. haberimin son halini okuduğu andı ki Yeşim'in okuduktan sonra pek mesele olmuyordu. Kimi zaman öğle yemeklerinde eve gidip bir saat müzik dinliyor öyle geri geliyordum. Son günlerde Damla ile yemeğe çıkmaya ve işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenmeye başlamıştım.

Stajımın son haftasında Necla Hn. yanına oturmuş birden bire neler yaptığımdan söz eder olmuştum. Onu işlerimden daha çok etkileyense İnsan Müzesi blogum oldu. Bu blogun işime yarayacağından habersizdim. İşler tıkırında gidiyordu. Stajımın son gününde buruk mu desem yoksa hayal kırıklığı mı desem bilemedim ama bir hâlde oturup gazeteleri okuyordum. Buruk olmamın sebebi gazeteye hızlı alışmış olmam ve gerçekten diğer stajyerler gibi gelip geçici olduğumu anlamamdı. Fark yaratamadığım gibi iz de bırakamamıştım. Yeşim rüyasında benim için mutlu haberler aldığını söylese de rüyaya inanmak bana göre değildi.
Tam bunları düşünürken arkamda sert bir ses. Sesi her zaman sert ama gözleri içtenliğini ele verir Şengül Hanımın. "Bu işi yapmak istiyor musun?" dedi. Ben afalladım, sadece kafa salladım. "Senin için yukarısıyla görüştüm. Ne olur bilmiyorum ama. Belki telifli alırlar belki de başka türlü, haberin olsun" deyip omzuma babacan bir tavırla vurup gitti. Yeşim'e döndüm gülüyordu. Nasıl başardığımı bilmediğim bir zaferin kutlamasını gülücüklerle yapıyordum.
Yüksek lisans hayallerim bir dersten kalmamla suya düşmüştü ve neden okuduğum işi denemeyeyimdi ki?
Bir hafta telefonumun sesini kısmadım. Her zil sesini duyduğumda telefona atlıyordum. Ümidimi kaybettiğim gün babaannemdeydim. Artık olmayacağını anladığımı bu nedenle de telefonun sesini her zamanki gibi sessize alabileceğimi söylüyordum. Benim kaderim seviyor ya olayları Türk filmi tadında yaşatmaya. Telefon tam elimdeyken çaldı. Tanımadığım bir numara. Açtım "Ben Turkuvaz Medya İK Hayriye...." dedi ve iki gün sonra görüşmeye çağırdı. Telefonu kapattığımda balkonda kahkahalar atıyordum. Birçok iş yapmama rağmen bu az çaba sarfedip çok büyük ödüllendirildiğim bir işti. İnanamıyorumdu, falandı ve filandı.
Görüşmeye gittim, çok gergindi. Anlayamadığım sorular soruldu; "Neden İngilizce öğrendin?, Odan var mı?"...

Görüşmeden bir hafta sonra altı aylık yarı kadrolu olarak işe başladım.Ve altı ay sonra da tam kadrolu muhabir olarak yoluma devam ettim. Ekibe dahil olduğumdan bu yana çok insan ayrıldı ve iyi kötü birçok olay oldu. Ekibimi önce dahil olmama müsaade ettikleri için sonra da her birinden ayrı bir telde şarkı öğrendiğim için çok sevdim. Her gittiğim yerde mutlu eklerden söz ettim. Gazetecilerin iş çeviren ve dedikoducu insanlar olduğunu söyleyenlere sabah kahvaltılarımızı anlattım. Kimi zaman hepsine sarılmak istedim. Benim uçuk olduğumu düşünüyorlardı, haksız değillerdi. Ama ne güzellerdi.

Güzel iş.
Şanslısın diyenlere katılıyorum ama zaman geçtikçe her güzelliği son kullanma tarihi mi geçiyor nedir?

7 Ocak 2014 Salı

Gazeteciliğin güldüren yüzü


Gazeteciliğe okuduğum okul ve sistem dolayısıyla ön yargılı baktığım doğrudur. Lakin ba(ğ)zı şeyler de ortada. Ama bu işin bir kaç yanı da var ki tadından yenmiyor. Sırf bu söyleyeceklerim için bu mesleğe aşık olabilirsiniz. Çok insan tanıyorsunuz, iyi ve kötü. Çok hırpalanıyorsunuz sonra sağlamlaşıyorsunuz. Elinize kendi içinizden gelen bir işin son halini aldığınızda yüreğinizde sıcacık bir mutluluk. Birkaç örnek vereceğim.

Yapmaktan keyif aldığım haber... 
İnsan hikayesinin gazetelerde çok az yer aldığı dönemdeyiz. Üstelik herkes aynı yüzleri görmekten sıkıldı. Benim için haber buydu. Bu haberi yaptıktan sonra çok geri dönüşler aldım, olumlu. Hayrettin Amca mutlu, okur insan hikayesi okuduğu için mutlu ve ben de mutlu oldum. En iyi gazeteciler insan hikayesini yakalayabilenlerdir demişti biri bana, öyle doğru ki. Hayat çok hızlı, şirketler farklı arzular içerisinde ama içinizdeki insanı ve samimiyeti kaybetmemek önemli. Okullarda bunu söylemiyorlar ne yazık ki! Özel haberi sağlık haberleriyle sınırlayan sistemi gördükçe diz dövmekten başka bir şey yapamıyoruz. Diretin! Görün ve tanışın. Her şey karşınızdakine el uzatırken yüzünüze içten bir gülümseme yerleştirmekle alakalı. Gazeteciliğin birçok dalı var fakat ne kadar özel ve hikayeli haber o kadar iyi.
Gazeteden geldim dediğinizde bazen soğuk ve bazen de çok sıcak karşılayabiliyorlar sizi, bilesiniz. Benim eskiye olan sevgim biraz fazla, yitirdiklerimizle alakalı vurgulamak istediklerim var, olacak. Cemal Amca, Deniz Gezmiş ile olan hikayelerini anlatırken lokuma doymuştum. Bir diğerinde akide yapımına şahit olurken farklı deneyimleri hem yaşıyor hem de gerçek anlamıyla tadıyordum. İnsan hikayesinden sonra gördüğüm kadarıyla diğer önemli husus bir konu üzerinde birden fazla örneğin yer alması. Yani derleme yapmak gerek...
Bir diğer güzel olanıysa, fotoğraf makinenizle çektiklerinizin değerlendirebilme imkanının doğması. Doğru beni mutlu eden fotoğraflar çekiyordum çekmesine ama ne olacaktı bunlar. Kapak olabilirmiş meğer! Kelebek Korse haberimde de önceden çektiğim fotoğrafları kullanmıştım. Kendinizden bir parça verdiğiniz her şey layığını buluyor, inanıyorum. Gazeteci olacaksanız fotoğraf işine girişmeniz çok önemli. Foto muhabir veriyorlar genelde ama yetinmek yanlış olur.
Fantastik dünyalara seyahati de cabası...

18 Aralık 2013 Çarşamba

Gazetecilik tozu yuttum gençler!

Gazetecilik neydi, ne değildi, nasıldı ve etik miydi derken allak bullak bir halde eleştirilerinizin cebinden zorla alınarak devam edeceğiniz bir yolda kendinizi bulabilirsiniz, ben buldum. Hangi kurumda çalışırsanız çalışın memnun olmakta zorluk çekeceksiniz, bu da bir gerçek. Eğer benim gibi yazmayı ve öğrenmeyi iş olarak görmüyorsanız pekte sorun olmayacak. İyi işler çıkarabilirsiniz, buna rağmen eleştirilebilirsiniz. Bilin ki, hırpalanmadan bu yolda da ilerleyemiyorsunuz. Demiri döve döve şekillendirme mantığı özellikle gazetede çok işler halde.

İşi öğreniyorsunuz evet ama bazen kafanız karışıyor. Özellikle birden fazla editörünüz varsa! Her aslanın kükreyişi fazla, her yiğidin yoğurt yiyişi başka ve birçok başka olduğumuzu vurgulayan atasözü sayabilirim ama konumuz bu değil. Malum biri "ile" yazımını birleşik, diğeri ayrı yazmanızı isteyebilir. Veyahut biri bakış açınızı çekiştirebilir, diğeri olduğu yerde bırakır. Akvaryumda depremi hisseden balık gibi olduğum doğrudur bazen. Şikayet edecekken elime haberi bir alıyorum ki diniyor bütün içimdeki fırtına. Aslında dengesizliğe alışık kişiler için ideal bir ortam. 

Gözünüz zenginlikte olmayacak bir de. Azla yetinmesini bileceksin ama ünvanını iyi kullanmasını daha iyi bileceksin. Ne karnın aç kalır ne de görmek isteyip göremediğin yer. İşin özü çok çalışmakta ama göze batmamakta. Kendine ayırdığın vakitten fedakarlık etmekte falan. Bakın hani herkes diyor ya, "bu işi gerçekten sevmiyorsan yapamazsın", yapanlar var şahit oluyorum. Ama onlar da ne yaptıklarıyla diğerlerini kıyasladığınız da kafada bir donk sesi işitiyorsunuz

Ne de güzel akıl veriyorum değil mi? Önemli olan benim zırvalamalarım değil a dostlar, kendinizi hazırlamanız gerektiğini söylemek istiyorum. Biraz da umursamaz olabilmenin gerekliliğini. Aksi halde kendinizi kaybedebilir ve çok üzülebilirsiniz. Şu sıralar yuttuğum gazetecilik tozunu ileride öksüre öksüre gürültülü bir şekilde çıkaracağım doğrudur.

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Gazeteci Olamayan Gazeteciler

   Sürekli eğitim sistemini ve okullardaki eksiklikleri eleştirip öneri vermek benim işim değil. Ama bu ara çok sık bir şekilde bunu yapıyor ve 4 yıl boyunca okumak yerine iş hayatına atılmanın çok daha uygun bir karar olacağını düşünüyorum. Neyse ki akademik kariyer planları içimi rahatlatıyor. Peki ya gazeteci olmak isteyenler?

   Medyadaki işlerin nasıl döndüğünü unutun. Öncelikle işi bilmeyen eleman yetiştiren okullara göz dikelim. Çalışmaya başladığım kurumu övmek niyetinde değilim fakat yeni gelen kendilerini gazeteci sananları öyle bir çekip çeviriyor ki, "4 yıl boyunca ne yaptırdılar size?" dediklerinde utanıp kalıyorsunuz. Haber Toplama ve Yazma gibi İstanbul Üniversitesi'nde bir çok öğrencinin belası olan ders benimde belam olmuş ve son senemde vermiştim. Sürekli benden gazeteci olmaz diye kendimi harap ediyordum. Neyse ki onların öğrettikleriyle günümüzde gazeteci olmuyormuş!

   Öncelikle gündem toplantısı diye kısaca üzerinden geçilerek anlatılan olay çok önemli. Hatta gazetecinin parlaması için kurulmuş bir sahne. Pazartesi günleri fikirlerini bul, madde madde yaz ve anlat. Beğenilirse ve elbette yayın kimliğine de uygunsa gazetedeki göbek haber bölümünü bile kapabilirsiniz. Bu arada göbek ve tampon haber kavramları gazetecilik jargonuna işlenmiş ama okullarda duymadıklarımızdandır. Öneriniz beğenildi ve haberi yapmanız gerekli. Haber Toplama ve Yazma, Yerel Gazetecilik vs. derslerini unutun. Medya kuruluşlarının zaten bir iletişim havuzu oluyor. Kendilerini riske atmak istemiyorlar. Haberin ham halini hazırladıktan sonra kişiler ya da kuruluşlarla görüşüp şekillendiriyorsunuz. Spot yazamadım diye kaldığım dersleri düşünürsek şuana dek yayınlanmış haberlerimin spotlarını sınav kağıdına yazsam kocaman bir 0 alırdım.

   Akademik bilginin önemi tartışılmaz ama deneyimlerle harmanlamadıktan sonra ve eski düzenle hala ittirmenin anlamı yok. Hala şaşkınım doğrusu,"haberin kaç bin vuruşluk oldu?" , "reklamları ve fotoğrafı hesaba kattın mı?"," reklamla haber arasındaki ölçüleri unutma!", "e-posta ile söyleşiye ikna et", "haber niteliği bu değil!", "benimle TRT spikeri gibi konuşma lütfen" gibi bir çok öneri ve kuralları sarsılarak öğreniyorsunuz. Medya eleştirilerini burada çöpe atıyorsunuz ve 1950 den kalma gazetecilik hakkında öğrendiğiniz 4 yılı da öyle.

  Medya içerisinde gazetecilik mezunu kişileri seçmemesinin nedeni daha doğrusu suçlusu iletişim fakülteleridir.