1 Mayıs 2012 Salı

1960 - 1970 Türk Sineması'nın Genel Analizi : Yeşilçam'ın Sektöre Mağlubiyeti


1960 ve 1870 yıllarında dönemin ekonomik politikaları ve pazar mekanizmalarının işleyişiyle sinema sektörü büyüyerek kâr getiren en iyi girişimlerden biri oldu. Türkiye'de kısa sürede bunun farkında vardı ve "Yeşilçam" kalıbı tam anlamıyla var oldu. Türkiye'de, Amerika, Hindistan, Japonya, SSCB/ Rusya gibi yılda nerdeyse üç yüz film yaparak dönemde dünyanın en çok film yapan ülkeleri arasına girdi.

Sanatsal anlamda ilgili izleyicileri tatmin etmeyen Türk filmlerine genel bir isimde konuldu; "halk sineması". Böylece izleyici  yerli filmlerini yakın takibe alarak boş vaktini ya eğlenerek ya da ağlayarak geçirmeye başladı. İnsanları çeken en önemli unsur ise popüler kültürün balını çok yediği voyorizmin (röntgencilik) karşı gelinemez cazibesidir. Bu filmler "ötekilerin" yaşamlarına karşı duyulan merakı doyurur.

Popüler yerli filmlerin ana teması kadere boyun eğmektir. Fedakârlık, sadakat, cesaret ve dürüstlük filmde yer alan vazgeçilmez değer unsurlarıdır. Ve her filmin sonunda elde ettiğimiz çarpıcı  sonuç ise, "mutluluk para da değil aşktadır.". Bu nedenle Türk filmleri ne toplumsal gerekliliği yansıtan araç ne de bir dünya görüşü olarak asla ele alınamaz. Abartılı oyunculuklar ve duygusal çatışmalarla şişirilmiş bu filmlerde öyküler aynıdır fakat söylemler farklıdır. Bunun farkında olan seyirci henüz izlemeden filmin afişi, adı, oyuncusundan  ne olacağını kafasında oluşturur.Yani ne izleyeceklerini bilir ama merak teşvikiyle bu sefer "nasıl" gerçekleşecek sorusuna yanıt almak adına yine izlerler.

Tamamen apolitikleştirilmek istenen bir dönem denebilir ki, 60lı ve 70li yıllardaki sinemada bundan nasibini almıştır. Sınıfsal çatışmaları yumuşatmak için filmlerde zengin sınıfında olmak olumsuzlanırken yoksul sınıf mutludur. Çünkü mutluluğun "sevgiden" geldiğini anlamış bunu uygulamayı başarmıştır.

Ayrıca bu filmerdeki karakterlerin kimliğine ve geçmişine ilişkin bilgi çok az verilir ki gerekmedikçede verilmez. Yalnızca iyi - kötü, zengin - fakir gibi kalıplaşmış sıfatlarla oluşurlar. Böylece de Türk filmleri tarihsel ve toplumsan bağlamdan yoksun olur. Yerli filmlerde yeni talepler törpülenir, yaşanan gerginlikler olağanlaştırılır. Yoksulluk, gelenek ve kadının fedakârlığı "güzellemelerine" sığınarak fark ettirmeden izleyicisine kendisini inandırır. Anlatılanların kurmaca dünyalarında yaşananı sorgulayarak tartışmak yerine, yinelenerek alıştırılmış olanlar verirlir.

1960 ve 1970 yıllarının Türk sineması kalıplaşmış değer yargıları, aile ve aile kurma çabaları, merak ve de özdeşleştirme duyguları üzerine var olurken karşısına yepyeni bir icat gelir: Televizyon. Yeşilçam kısa sürede televizyona yenik düştü, "halk sineması"nın yerini prime time'lar aldı. Yüz yılın son çeyreğinde bir çok ülkede sinema eski popülerliğini kaybetti ve yerini televizyona bırakmak zorunda kaldı. Fakat yılda üç yüz kadar film yapan Türk sinemasının seyircisini kısa sürede ve birden kaybetmesi, kültür endüstrisinin etkisinin ne denli etkili olduğunuda gösterir.


Ece Ulusum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder