sergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sergi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ocak 2014 Pazar

Unutulan Japon toplarına hayat verdi 26.01.2014

Emekli mühendis Hakkı Daşkan, Japon kültürünün en eski sanatlarından 'temari' adlı el toplarını Osmanlı motifleriyle buluşturdu. İnternette sattığı temarilere ilgi büyük
ECE ULUSUM  


Temari, Japon el topu anlamına gelen bir el sanatı. Geleneksel Japon kıyafeti olan kimono işlemelerinden kalan ip ve kumaş atıklarından yapılan temari, sabrı ve güzelliği temsil ediyor. Bu el topları günümüzde ABD ile Rusya'da mücevher ve dekorasyon objesi olarak kullanılıyor. Günümüzde Japonlar'ın bile unuttuğu temari sanatıyla Türkiye'de de emekli maden yüksek mühendisi Hakkı Daşkan (64) uğraşıyor. Daşkan, hayatı boyunca sayılar ve çizgilerle uğraştığı için emeklilik yıllarını sanata adamak istemiş. Fakat neye el atsa, ya sıkılmış ya da başarısız olmuş. İnternette gezinirken keşfettiği temari ise kısa sürede Daşkan'ın hayatnın merkezi haline gelmiş. Yaptığı temarileri geçtiğimiz ay Nişantaşı'nda sergileyen Daşkan "Bu da matematik işi ama bakması da çok güzel. Her ülkenin bazı geleneksel sanatları yok olurken, temariyle ilgilenmenin doğru olacağını düşündüm ve iki senedir kendimi temari üretmeye verdim. Hatta İzmir'de Japon Dostluk Kültür Derneği'ni de bu el sanatıyla tanıştırdım" diyor. Renkli ipler ve köpükle yapılan temariilerin desenleri, yapan kişinin hayal gücüyle sınırlı. Daşkan, Osmanlı motifleri ve geometrik şekilleri kullanmayı tercih ediyor. Boyuna göre el topunun yapım süresi değişiyor. Daşkan her gün ortalama 10 saatini bu sanata verdiğini ama yine de siparişlere yetişemediğini anlatıyor: "Temarilerin küçük olanları bir haftada, büyük olanlar bir ayda bitiyor. Geçen gün 500 tane sipariş verdiler ama istedikleri sürede bitiremeyeceğim için işi almadım. İnsanlar emek verdiğimi ve zaman aldığını anlamıyorlar." İnternet üzerinden satışı yapılan bu şık topların fiyatı 120 TL'den başlıyor ve boyutuna göre 1100 TL'yi buluyor.


# Hakkı Bey'e ulaştığım da çok şaşırmış ve mutlu olmuştu. Açıkçası birinin yaptıklarını fark etmek ve başkalarıyla paylaşmak beni kendisini görünce daha anlamlı bir iş yaptığıma inandırdı. Evinde çaylar içildi, tatlılar ikram edildi. #

10 Mayıs 2013 Cuma

Basın Fotoğrafçılarından 1 (1908 - 2013)" ve "Biz Foto Muhabirleri Çok Üşürdük" : Toplumsal İzler



   Kadırga’da İstanbul Fotoğraf Müzesi ’nde 3 Mayıs tarihinde kapılarını açan iki sergi, fotoğrafçıların arşivlerindeki fotoğrafları tekrar gün ışığına çıkardı. Bazen çok tanıdık bazen de hiç görmemiş olduğunuza şaşıp kaldığınız fotoğraflarla kronik ve oda oda hazırlanmış sergi, basın fotoğrafçılığı dalında olsa da teknoloji, toplumsal tutum, gelişmişlik ve fotoğrafın anlatım gücü hakkında birçok şey anlatıyor. 61 fotoğrafçının eserlerini insanlarla buluşturan serginin ne kadar süre ile açık kalacağını hiç bir yerde bulamadım doğrusu...

   Dünyada ilk foto ve savaş foto muhabiri kabul edilen kişi Roger Fenton’dur (1819 - 1869). Kırım Savaşı’nda oldukça zor koşullarda 360 kare çekmiştir. O dönemin teknolojisine göre son derece fazla ve iyi bir sayı. Yalnızca bir kare çekmek için o aletleri birkaç gün önce kurarak gece gündüz başında bekleyen foto muhabirlerden biridir. Ayrıca ondan sonraki foto muhabirler, ölümle burun buruna gelmiş ve hatta bir kısmı da mesleklerini yapabilmek için kendilerini savaş meydanlarına atarak hayatlarını kaybetmiştir.  Bu gibi oldukça ilginç bilgiler sergide bolca yer almaktadır.

   Fakat benim özellikle dikkatimi çeken, 61 foto muhabir içerisinde yalnızca 4 kadın foto muhabir bulunmasıydı. Elbette bunun sergiyi hazırlayanlarla alakası yok, yanlış anlamaya müsait yapısı olanlar dizginlensin. Bu fotoğraflar 1908 ile 2013 yılları arasındaki basın fotoğraflarını kapsıyor. İlk dönemlerde erkeklerin mesleki hegemonyasını yadsıyamayız. Foto muhabirlikte de durum aynıydı. Kadın foto muhabirler magazinsel medyanın varoluşuyla kendini göstermeye başladı. Hayat Dergisi bunun öncüsü sayılabilir. Renkli basın, kadının metalaştırılmasının yanı sıra bir işe yaradı, denilebilir.

   Semiha Es Türkiye’nin ilk kadın foto ve savaş foto muhabiri. Bana göre şaşırtıcıydı. Toplumsal olarak yaşadığı dönemde kimse kızının ya da karısının böyle bir iş yapmasına müsaade etmeyeceği gibi bu fikrin imkansız geldiği zamanda Semiha Es, dünyaca ünlü bir foto muhabir olmuştur. Onu şanslı kılan, eşi Hikmet Feridun Es’in  bir yazar, foto muhabirolması ve aydın olmasıdır. Hürriyet gazetesiiçin Kore ve Vietnam Savaşlarını cephede izleyerek fotoğrafladılar.

   Günümüzde foto muhabir sayısı eşitleniyor denebilir ama başarıları ve mevkileri açısından adaletsizlik, şüphesiz yine selam ediyor. Söz ettiğim foto muhabirler röportaj ile söyleşi arasındaki farklı algılayamayan gazetelere fotoğraf çekenler değil. Okura gerçeği gösteren ve bir fikir veren olay fotoğrafları çekenlerden söz ediyorum. Ve bilinir ki bir ülkenin gelişmişliğini gösteren kriterlerden biri de kadın ve erkek eşitliği, toplumda ve hukuken var oluşudur. 61’de 4 bize bu konuda bir ipucu veriyor.

  Serginin bir diğer ve de en güzel yanı da zamanında kişisel çatışmalardan ötürü sansürlenmiş, bazı kişilerin çıkartılarak basına verilmiş olan fotoğrafların el değmemiş hallerini ve de hiç görmediğiniz fotoğrafları da içermesi. Kırpılmış ya da sansürlenmiş fotoğraflar anlam çarpıtmasına sebep olur ve bunun doğrultusunda okur da gerçekten uzaklaşmış olur. Bu iş, merak gidermek için ya da başkalarının maşası olmak için kullanılmaması gerekenlerdendir; bu da bilindik bir ek bilgi olsun hepimize.

   Koridorları kronik bir sıralama ile hazırlanan sergide teknik anlamda hatalar var. Alt bilgiler ve fotoğraf sıralaması karıştırılmış ve ziyaretçilerin kafasını karıştırıyor. Bunun dışında rahatsız edici bir durum olmadığı gibi oldukça güzel ve verimli bir sergi hazırlanmış. İstanbul Fotoğraf Müzesi ’nin hemen her sergisi takip edilmeli. İnternette bulamayacağınız fotoğrafların varlığı sizi şaşırtacaktır



Gerekli bilgiler için:
http://www.istanbulfotografmuzesi.com