19 Ocak 2013 Cumartesi

Noam Chomsky: "Türkiye gazeteciler hapishanesidir."

Boğaziçi Üniversitesinde dün gerçekleştirilen Chomsky konferansı beklentileri karşılamadı.
Saat 15:00 te başlayacak olan konferansa 2 saat kala upuzun bir kuyruk oluştu. Bunu düşünmemiş olduklarındandır herhalde seçilen Albert Long Hall'ın kapasitesi oldukça küçük olduğundan gelenlerin yarısından fazlası etkinliğe dahil olamadı. Bunu telafi etmek için yan konferans salonlarından canlı yayın verildi. Fakat izleyenlerin hepsinin İngilizce bilme ihtimali bir hayaldir. Neden bunu söyledim? Verilen canlı yayın çevrilmeden yayınlandı. 


Bunlar teknik ya da hesap edilmeyen aksaklıklar. Daha da şaşırtıcı olanı Noam Chomsky'nin konuşmalarıydı. Dünyaca ünlü olan bilim adamı ve düşünür, herkesin tekrarladığı ve de oldukça bilinen şeylerden söz etti. Mutlaka üslup ve de entelektüel kelime seçimleri konusunda tartışılmaz bir başarısı vardı. Derslerinde bile bu kadar yüzeysel bir anlatımı olmazken "şimdi bu yaptığı da nedir?" sorusu akıllara geldi. Hrant Dink etkinlikleri kapsamında geldi ama kısa bir kaç cümleyle geçiştirdi.
Hrant Dink hakkında üzüntülerini söyleyerek konuşmasına başlayan Noam Chomsky Türkiye'deki gazetecilik hakkında:" Türkiye'deki mahkum gazetecilerin sayısı oldukça fazla. Bu nedenle Türkiye gazeteciler hapishanesidir. " dedi


Medya hakkında kısa bir açıklama yaparken "Rızasız Rıza Üretimi" kavramının sahibi olan Chomsky :" Propaganda medya ile günümüzde hissettirilmeden yapılmakta. Bu propagandaların amacı, kitlelerin izleyiciye indirgenmesi, politikalara karışmaması ve rızalarının alınmasıdır. " diyerek değişmesi neredeyse imkansız olan sistemden söz etti. 


Konferans her ne kadar Hrant Dink etkinlikleri kapsamında düzenlenmişte olsa asıl konusu " Gelişmekte olan Dünya ve Türkiye" idi ve aralıksız konuşan iletişim ve dil bilimci, Amerika ile dünyada değişen dengeleri uzunca anlattı. Konuşmasını bitirirken Türkiye'ye değindi. Konuşmalarından bir kaç bölümü:


" ABD oldukça açık bir toplum, iç ve dış işleri ile ilgili tarihi kayıtlarını rahatlıkla bulabiliyoruz. Ana endişelerini de görebiliyoruz, kontrol ya da güç kaybetmek... Dergiler ve gazeteler 2011 yılından beri şunu yazıyor : "Amerika bitti mi?" Yurt dışına yapılan insani yardımlarını azaltarak mali servet değerleri yükseltilebilme ihtimalleri konuşuldu. Böylece Hindistan ekonomisinin rakip görüldüğü de ortaya çıktı.
Henry Kissinger'ın "domino teorisi" bilindik ve şuana kadar da doğru olduğunu gördüğümüz bir teoridir, ABD'de domino taşlarının yıkılmasından endişeli. İstediği de , İran enerji kaynakları üzerinde hakimiyetini sürdürmek ve küresel hakimiyeti elden bırakmamak. 


Sadece günümüze değil soğuk savaş dönemine de bakılmalı, kimse bunun üzerinde düşünmüyor. Sözde Rusya tehdidi olan Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra ki güvenlik stratejisinde Bush istediğini söyledi. Söylediklerindeki temel mesaj, ABD'nin Ortadoğu'ya yönelik müdahale gücünün korunması gerektiği ve güç kaybetmemek için uğraşılmasıdır.
İnsanlar Soğuk Savaş hakkında size 50 yıldır yalan söylüyor. Esas tehdit o gün ve şimdi de olduğu gibi bağımsız milliyetçiliktir ve bunların hepsinin üzerin örtüldü başka anlamlarla dolduruldu. Medya da ve akademik çalışmalarda da bu yer almadı. Zaten Soğuk Savaş, bağımsız milliyetçilere açılan bir savaştı. Moskova Doğu Avrupa'yı, ABD ise geri kalan bütün dünyayı kontrol altına alıyordu. Dediğim gibi bu fikirler üzerine ne düşünülüyor ne de eleştiriliyor. Akademisyenler ABD’nin yalnızca istisnai konumu üzerinde duruyorlar. Oysa ABD'nin konumu istisnai değil, tarihsel bir evrimin sonucudur.

NATO eski görevlerinin yanı sıra yeni bir görev edindi, enerji kaynaklarını korumak ve elbette başında ABD var. Çin de enerji arayışını genişletmeye çalışıyor. Asya'yı başka bölgelere bağlamaya çalışıyor. ABD bu çabaya şaşırıyor.  Çinlilerin niyeti İpek Yolu'nu yeniden canlandırmak. İlginç ve fark edilmeyen bir nokta var. Çin bağımsızlığını ilan edince Batı'da bu bir kayıp olarak nitelendirildi. Bilirsiniz ki ancak sahip olunan bir şey kaybolur. ABD, Çin'e ve dünyaya sahip diye düşünülüyor ve bu nedenle de bu durum bir kayıp olarak nitelendiriliyor. Halkın yüze 70'i ekonomik politikaları etkileyemez hale geldi. Etkileyen nüfus, eşitsiz piramidin en tepesinde yer alıyor. Zenginlik adacıkları etrafındaki sefalet ve yoksulluk denizi... ABD en çok borç verip alan iken bu görev şimdi Çin'e kaydı.  ABD gittikçe güç kaybediyor.

Arap Baharı da tarihi bir önem taşımakta. ABD önemli bir gücü olan MENA Bölgesini (Orta Doğu ve Kuzey Afrika) kaybediyor. Bu zamana kadar halkın isyanlarına karşı ABD dostu diktatörler başa getirilmişti ama dengeler değişmeye başladı. Arap Baharı esnasında az sürpriz yaşıyoruz aslında hepsi beklediğimiz şeylerdi hemen hemen...

Kamuoyunun politikaları etkilemesi demokrasidir. Bu da emperyalist güç için  tehdittir.  Batı kesinlikle demokrasiden korkuyor. Tutkulu demokrasiden söz edilsede bu Stalin'in sözleri kadar inandırıcıdır. Dünyanın sesini yükseltmesi gerekiyor, Türkiye'de bu ülkelerden biri. Güç artık çeşitleniyorken Türkiye kendi iç meselelerini çözmek zorunda. Ve öncelikle de herkesin bildiği gibi Kürt sorunu çözülmeli, bunu kendiniz çözmelisiniz."

Konferansın sonunda Rakel Dink'in kaybetmesi ile katılımcıları güldüren plaket profesöre  verildi.